26 Ekim 2008 Pazar

gri ve donuk

Her sabah ki gibi uyandı.Saat 08:00.Alarm tepkili.O tepkisiz.Sabah üşengeçliği denilen o tatlı dakikaları hiç yaşamazdı.Kendini mutlu edecek hiçbir şey dikkatini de çekmezdi.Perdeleri açtı.Her zaman ki gibi pencereden açılan sokağa hiç bakmadı.Bir arkadaşı gelip sorsa<>boş gözlerle bakmaktan başka bir cevabı olamazdı.Kendi yaşamındaki hiçbir ayrıntı onun dikkatini çekmiyordu.Gerçi başka hayatlarla da pek ilgili olduğu söylenemezdi ya.Hayatını kendi güvensizliğiyle bitirmek isteyen bir adamdı o.İki yol vardı yürüyebileceği.O en kolayını tercih etmişti.Sonu belli olanı.Hiçbir zaman mutlu olamayacağı,bir şeyler için çabalamaya gerek görmediği bir hayatı bir yolu seçmişti.Ta en başından,ufacık bir çocukken bile.O tatlı çocuk kahkahaları onun çocukluğunda yoktu.Hiçbir şey için çabalamazdı,ağlamazdı bile.O kadar az gözyaşı dökülmüştü ki ışıksız umutsuz gözlerinden ve de o kadar az içten gülümsemişti ki.Gri ve donuktu yüzü.Ailesi,akrabaları,herkesin dikkatini çekmişti bu garip tepkisizlik.gibi cümleler bile dökülmeye başlamıştı silüetsiz_kendi hayatı dışında herkesin hayatını konuşmaya değer gören_ insanlardan.Geçen seneler onu büyüttü.Gitme vaktinin geldiğini hissettirdiler.Ve başka bir şehre taşındı.Yanında ne ailesi,ne silüetsiz insanlar,ne de silik geçmişini götürdü.Yıllar.Okul hayatı,iş hayatı....Her şeyin tam ortasındaydı siliüeti olmayan insanların düşüncesine göre.Ne başarılı ne başarısız.Her şey gri ve donuktu.
Çok yakın arkadaşları ya da dostları yoktu.Hayatında,yüzünde çizgiler oluşturan ne birileri ne de anıları vardı.Paylaşacak konuşacak bir şeyleri de yoktu.
Telefonları pek çalmazdı arada bir annesi arar halini hatrını sorardı.Annesi ilk zamanlar çok üzülüyordu oğlunun bu haline.Ama oda alışmıştı artık.Annesinin içindeki üzülme ve acımayla karışık bu duygu yerini biraz bıkkınlığa,biraz alışılmışlığa bırakmıştı zamanla.28 yaşındaydı.İstese yapabilecek o kadar çok şeyi vardı ki,hiçbir şey için geç kalmış değildi.İnsan zihni sürekli bir şeyler arzulardı,isterdi.Ama dedim ya içinde umut denilen bir şey yoktu ki birşeylere başlama isteği olsun.Çalıştığı yer:satılmaya aday bir devlet bankası.Konumu:Gişe 3.İşi:Fatura,havale,kira,alacaklar,verecekler bu şekilde süregelen bir hayat.İstanbulda oturuyordu.Ama kalabalık değildi kendi şehri hiç.Büyükte değildi İstanbul kadar.Sınırlarını çizeli o kadar uzun bir zaman olmuştu ki sınırların ötesini merak bile etmiyordu.Yaşadığı semtten kendisinin bile bilmediği kadar uzun bir süre hiç çıkmamıştı.Ne alışıldık o akraba ziyaretleri için harcanan zamanlar,yollar onun hayatında hiçbir bölümü kaplamamıştı.Hayatındaki tek iyi yaptığı şey sınır çizmek ve unutmaktı_ya da öyle sanmak?_
Aynı şekilde aylar günler geçti.Uyandığı her sabah onun için aynıydı.Herhangi farklı bir duygu uyandırmıyordu.Gri ve donuktu içi de.Bir gün; ilk önce o uyandı,sonra sabah.Bekledi yatakta güneşi.İlk defa bekledi güneşi.İlk defa kendi istediği için yaşamında farklılık yaratacak bir şeyi bekledi.Hiç incelemediği odasını,perdelerini,duvarlarını,nemden kabarmış tavanını inceledi.Gerçekten istediği için baktı.Güneş sızmaya başladı kalın tozlu perdelerinin arasından.Sızan güneş parlak değildi eskisi gibi.Her saniyesini izledi hastalıklı güneşin odasına ziyaretini.İçinde garip bir hareketlenme başladı daha önce hiç olmamıştı.Sonra her zaman ki gibi saati çaldı.Kalktı sanki yeni uyanıyormuşcasına.Siyah takımını giydi.Bir bardak kahvesiyle sigarasını içti.Donuk gözlerle kahve fincanına baktı.Sanki bugün diğerlerinden farklı bir sabah yaşamamış gibi.Ayakkabılarını aldı eski dolaptan.Dolabın kapağı hiçbir zaman tam olarak kapanmıyordu.Tamir etmek gibi bir fikrede sahip olmamıştı.İlk önce sol ayakkabısını giydi 7 yıldır giyiyordu bu togoları.Daha öncede babası giymişti.Babasından kalan ya da sakladığı tek hatıraydı.Tam bağcıklarını bağlarken;vazgeçti işe gitmekten.Sol tekini giydiği ayakkabısını yavaşça çıkardı.Kapağı zorlamasına gerek kalmadan dolaba yerleştirdi ayakkabılarını.Sanki gizli bir şeyler yapıyormuşçasına usulca ilerledi odasına.Üstünde onu sıkan boğan ne varsa çıkardı.Bir şeyler farklı gidiyordu sanki ama.Yine de o eski oydu.Yatağına çöktü.Kendini biraz kötü hissediyordu.Yorgun dese değildi.Bezginlik dese tam olarak oda değildi.Tanımlayamıyordu hissettiği bu garip duyguyu.Sadece yatmak geliyordu içinden.Kıpırtısız.Nemden kabarmış tavan.Yavaş yavaş göz kapakları ağırlaşmaya başladı.Uyumamak için inatlaşsada hiç tatmadığı kadar tatlı bir uykunun eşiğindeydi.İnsanlar son uykularına yatmadan önce hayatlarının kısa bir film şeridini izlerdi ya hep duyardı oda bunu sanırım o tarz bir şeyler yaşamaya başladı.Elinden geldiğince yavaşlatmaya çalıştı.Bu sahneleri.Anlamlandırmaya çalıştı sahneleri kendisi vardı ama yaşantılar ona ait değildi.bir dakika bu kendi hayatı değildi ki!Resmen, önüne çıkan iki yoldan seçmediği yoldu bu.İlk önce fragmanlarını izledi yaşamayı,çabalamayı göze alamadığı yolun_yaşamın_.Sonra sahnelerini aralamaya başladı kendine ait olmayan bu yaşamın.Zor ama çoğu zaman umutlu bir yaşam geçiyordu gözlerinin önünden sahne sahne.Arkadaşları,dostları,hiç yaşamadığı o aşkları ,her şeyini verdiği kadınlar,işi,yükselişleri,düşüşleri,gururu,umudu,umutsuzluğu,hataları,doğruları,gözyaşları,onunla sevinip üzülen ailesi,arda kalan annesi...Tüm bunlar ona ait değildi.İstese olabilirdi.Hepsi mükemmel olmasada umutlu,zaman zaman da mutlu bir yaşam.Adının hakkını verdiği bir yaşam.Umutlu bir yaşam.Yine de garip bir şekilde hiçbir pişmanlık kırıntısı duymuyordu.O yatakta yavaş yavaş ölüyorlardı.Umut ve umut.Umutsuzlukla,sıradanlıkla,mutsuzlukla bu kadar yaşayabilecekti.28 yıl.Belki biraz olsun pişmanlık hissetse?Ama yoktu işte.Kaç gün kaç haftada bitirdi hayatını Umut _umut_ bilinmez.Odasında yavaş yavaş ölürken kimse onun yokluğunu farketmedi.Ne telefonlar çaldı,ne o eski kapı,ne de her zaman kesintisiz çalan alarm.Öylece bitti.Sıradanlıklıktan da çıkmış bir hayat.Seçmediği yolun sahneleri bitene kadar.Kendi sahneleri geçmedi üzerinden.Hiçbir zaman kendi sahnelerine sahip olmamıştıda zaten.Tüm sahneler bitti hiç yaşamadığı bir hayatın sahneleri.Gözleri direnmeye çoktan son vermişti.Uykunun tatlı eşiğinden geçti.Telefonlar suskunluğuna devam etti.Arda kalansa.Hikayesiz bir yaşam,eskimemiş ve yorulmamış bir yüz.Gri ve donuk.

Hiç yorum yok: